Merhaba Nida, 28.04.2023 Saat 21.17
Seninle anaokulunda tanıştık. Bir kavgada, haklı olduğun için seni savunmuştum. Ondan sonra, "seni sevmeye başladım galiba" demiştin. Ben de aynı şekilde karşılık vermiştim. Sonra bir Elifnaz vardı, sarı saçlı, gözleri baya açık bir kahverengiydi. Onla da iyi arkadaştım ama seninle olduğum kadar değil. Sonra, ilkokulun ilk gününde, en öne oturduğumda arkamdan bir ses duydum. "Duru!" diye. Arkamı döndüğümde, senin bana el salladığını gördüm ve o anki şaşkınlığım paha biçilemezdi. Ya o gün, kader bizi aynı sınıfa düşürmeseydi? Ya o gün ettiğimiz çocukça kavgadan hiç barışmasaydık?
O gün senle ilk ve son kavgamızı ettik. O da birbirimizin edindiği yeni arkadaşları kıskanmamızdı. Sonra tabii ki barıştık ve arkadaşlığımız 4 sene boyunca sürdü. Arkadaşlığımız o zaman 6 yıllıktı. Sen benim sahip olduğum en yakın arkadaşımdın. Kimseyle seninle anlaştığım kadar iyi anlaşmıyor, kimseye sana verdiğim kadar değer vermiyordum. Sırlarımı sana veriyordum, dertlerimi sana yanıyordum. Sen benim sırdaşımdın. Kimseye sana güvendiğim kadar güvenmemiştim.
Keşke 1. sınıfta, bana 4. sınıfta Almanya'ya taşınacağını söylediğinde inansaymışım. Çünkü haklıymışsın. Hâlâ neden Almanya'ya taşındığınızı sorgularım. Tüm hayatınız buradaydı. Arkadaşlarınız, eviniz, akrabalarınız, işiniz... Her şey buradaydı, her şey! Ama her şeyi arkada bırakıp öylece gittiniz. Sen gitmeden önce, 4. sınıfta, beden derslerinde hep basketbol oynardık. Sırayla potaya top atardık ve hep ben kazanırdım. Sen de sinirlenirdin ve birbirimizi döverdik. Sonra da gülüşüp Defne ile Zeynep'in ve birkaç tane kişinin daha oynadığı otelcilik oyununa katılırdık. Sen gittikten sonra, her o potaya top attığımda sanki sen de yanımdaymışsın gibi hissettim. Hep seni gördüm orada, hep topu birkaç santimetreyle potaya sokamıyor ve sonra sinirlenip topu öylece fırlatıyordun. Sonra gülüşüyorduk, orada olmasan da topu sana uzattığım zamanları hatırlıyorum.
Sadece sen ve ben değil, beşli bir arkadaş grubuyduk biz. Sen, ben, Zeynep, Defne ve Beyza. Defne ve Beyza çok iyi anlaşırdı, Zeynep herkesle sıkı fıkıydı, ama birbirimize en çok değer veren ikili bizdik. Sen gittiğinde seni rüyalarımda ne kadar fazla gördüm, ne kadar çok gözyaşı döktüm... Her şey aklımda kalmış, silinmemişti, o kocaman 6 yıldaki hiçbir anı. Hâlâ da öyle.
Sen, karneni tam 4 ay erken aldın. Sen gittikten sonra, okul benim için hiç eskisi gibi olmadı. Sen arkamda oturmuyorken, birbirimizle konuşamıyorken, benim dolabımın kenarında yani sınıfın köşesinde beş kişi dedikodu yapamıyorken, ne anlamı vardı okula gitmenin?
Şimdi, o tüm sınıfın "hiç ayrılmayacak" dediği arkadaş grubundan sadece ben kaldım, bir başıma. Zeynep, Defne ve Beyza şu anda aynı okulda, belki de aynı sınıftalar. Belki de her öğle teneffüsünde, aynı sırada beslenme yiyorlar. Sen Almanya'dasın, senle her mesajlaştığımda, 1 saat öncesiyle mesajlaştığımı bilmek acı veriyor. Ben ise bambaşka bir semtte, bambaşka bir okulda, bambaşka bir sınıftayım. Bazen canım buna çok sıkılıyor. Sen beni unutmadın, ama bazen, Defne, Zeynep veya Beyza'nın beni unutma ihtimali kafamı işgal edip kalbimi öylesine kırıyor ki...
Evet, başka arkadaşlarım var. Evet, bambaşka insanlarla kaynaştım ve onlara da değer veriyorum. Ama hiçbiri benim en büyük sırlarımı bilmiyor. Hâlâ arkadaşız, hâlâ birbirimizi seviyoruz, hâlâ bir derdim olduğunda ilk anneme ve sonra da sana anlatırım. Tek fark, sen Almanya'dasın, ben Türkiye'de. Sen Frankfurt'dasın, ben Esenyurt'ta. Ama, tıpkı küçükken yazdığım o şarkı gibi, biz asla ayrılmayız. Çünkü biz arkadaşız. Çünkü, gerçek arkadaşlar, birbirlerine görünmez iplerle bağlıdır...
Duru Aloğlu